Feramuz Erdin
TÜFEK İCAT EDİLDİ MERTLİK, ALGI YÖNETİMİ İCAT EDİLDİ HER ŞEY BOZULDU
İster kamusal, isterse özel olsun yönetimin yapıldığı her alanda olması gereken bazı önemli evrensel kıstaslar vardır: Bunlar maliyet/fayda, ölçülebilirlik, performans, hesap verebilirlik ve sürdürülebilirlik gibi unsurlardır. Bu temel kıstasların uygulanmadığı bir yönetim zaten gerçek anlamda yönetim değildir.
Çeşitli nedenlerden dolayı temel görevlerini yerine getirmeyen özel ve kamu kuruluşlarının algı yönetimine başvurmaları ise artık çok sık rastlanılan bir durum olmuştur.
Afet sonrasında yaşanan organizasyon ve koordinasyon eksiklikleri ile hafızalara kazınan Kahramanmaraş depremleri dolayısıyla kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları tarafından maruz bırakıldığımız algı oyunlarından akılda kalanlar şunlar oldu:
- Mobil iletişim şirketleri: Mobil iletişim şirketleri yayınladıkları reklam filmleriyle bir afet anında uçuracakları dronlarla iletişim akışının asla kesintiye uğramayacağı konusunda bizi temin etmişlerdi. Oysaki gerçek bir afet anında afet bölgesinde en çok ihtiyaç duyulan ama en çok eksikliği hissedilen yine onlardı! Mesela şu anda bile CNNTürk muhabiri Fulya Öztürk, canlı yayında afetin sekizinci gününde mobil hatlar çalışmadığı için Kahramanmaraş’ta enkazdan çıkarılan yaralıları hastaneye ulaştırmak için ambulans çağıramadıklarını anlatıyor!
- Deprem erken uyarı sistemi: AFAD’ın en havalı projelerinden birisi sayılabilecek olan deprem erken uyarı sistemi yapılan ulusal bir tatbikat ile halka tanıtılmıştı. Kurulan sistemlerle depremi birkaç dakika önceden haber alıp, kendi tedbirimizi alacaktık! Tabii ki aynı yerde peş peşe iki büyük deprem yaşanmasına rağmen telefonlarımıza en ufak bir ikaz sinyali bile ulaşmadı!
- “Her yere ulaşıldı” açıklaması: Depremin ilk gününde yaşanan organizasyon bozukluğu ve halkın şikâyetleri ortadayken, kameraların karşısına geçen AFAD Başkanı Yunus Sezer “ulaşılamayan bir bölgemiz yok” şeklinde açıklama yapmıştı. Oysaki çoğu yerde ilk müdahaleler depremden ancak günler sonra başlatılabilmişti. Afeti yönetemeyenler bu kez algıyı yönetmek istemişlerdi. Nitekim CB Erdoğan da ikinci gün yaptığı açıklamada bu gecikmeye vurgu yapmıştı.
- HAARP ve Amerikan işgali: 13 milyon yıllık bir doğa olayı olan depremin ABD teknolojisi ile üretildiği söylentisi tabii ki ‘Türkiye düşmanı dış güçler’ argümanını destekleyen bir başka iddiaydı.
- Hatay Havalimanı: Hasara uğrayan Hatay Havalimanı pistini bizzat kendilerinin tamir ettiğini iddia eden iki büyük firma ile bir büyükşehir belediyesi ortaya çıktı! Belki ortada bir işbölümü vardı ama açıklamalar öyle değildi?
- Havayolu şirketleri: Afet bölgesinden yapılan dönüş uçuşlarından ücret almayacağını açıklayan bir havayolu şirketinin bu projesi için sadece birkaç koltuk ayırdığı, diğer koltukları ise yine ücreti karşılığında sattığı iddiası ortaya atıldı.
- Özel sektör: Sahada karşılığı olanlar haricinde bazı şirketlerin lafı evirip çevirerek sadece algıyı yönetmeye çalıştıkları görüldü. Ellerini ceplerine atmak veya taşın altına koymak yerine sadece algıya yüklendiler.
- Vize kolaylığı: Almanya ve Belçika gibi ülkeler depremden etkilenenlere vize kolaylığı başlığı altında mevcut vize rejimlerini tekrar açıklamış oldu. İşin aslı, vize kolaylığı içermeyen bir müracaat yöntemi hatırlatma notuydu!
- Haluk Levent ve Ahbap: Muhtemelen iktidarın nüfuz edemediği bir insan kaynağı damarını yakalayan ve bunu organize şekilde mobilize etmeyi başaran Haluk Levent nedense bir anda eleştiri oklarının hedefi haline geldi. STK’lar afet müdahalesinin ayrılmaz unsurları olmasına rağmen başarılı bir çalışmayla mağdurların derdine derman olan bir kişinin ve ekibinin bazı siyasiler ve trollerin hedefi olarak seçilmesinin nedenini daha derinlerde aramak gerekebilir?
- Troller ve kötü niyetli kişiler: Toplumsal bölünmenin ve organize kötülüğün boyutları bu afette ortaya çıkmış oldu. Sosyal medyada yalan yanlış haberler ve ihbarların havada uçuşması yardım hizmetlerini bazı yerlerde aksattı. Tarafgirlik bu önemli konuda bile sosyal medyada en hakim argümandı.
- Asayiş ve yağma: CB Erdoğan birkaç defa bölgede yaşanan asayişsizlik ve yağma olaylarına vurgu yapmasına rağmen Emniyet ve Jandarma sosyal medya hesapları sürekli bölgede yaptıkları yardım faaliyetlerine yer veriyordu. İçişleri Bakanı Soylu da Erdoğan’ın aksine sadece bazı münferit olaylar olduğunu iddia ediyordu.
- Evliyalar ve melekler: Hemen her afette ortaya çıkan evliya ve melekler yine buradaydı(!) Enkaz altında halüsinasyon gören mağdurların yanında, nefes almadan bir anda ortaya çıkıp yine aynı şekilde kaybolan evliyaların hikâyeleri anlatan kişilerin videoları toplumun bir kısmında çok ilgi çekti.
- İletişim Başkanlığı: CB İletişim Başkanlığı dezenformasyon haberleri deşifre ettiği bülteninde, Kızılay’ın prefabrik konut fabrikası ile ilgili bir haberi düzeltirken, Kızılay Başkanı Kınık’ın deprem sonrası gerçekleştirdiği ziyareti 18 Ekim 2022 tarihli bir fotoğraf ile verebiliyordu! Hatta orada adı geçen fabrika müdürünün 19 Ocak’ta görevinden ayrıldığı iddiaları da mevcuttu.
- Belediyeler ve müteahhitler: Yapılan binaları depreme dayanıklı olarak tasdik eden belediyeler ve bunları inşa eden müteahhitler ile yapı denetim firmaları tabii ki algı oyununun en büyüğünü yapanlardı. Yarattıkları algı 35 binin üzerinde cana mal oldu. 105 bin kişi yaralandı. Enkaz altındaki kayıpların sayısı ise henüz bilinmiyor!
ALICISI OLMASA ALGI YÖNETİMİ DE OLMAZ
Milletlerin dünyaya bakışı, sorgulama ve hesap sorma kapasitesi algı yönetiminin sınırlarını belirler. Bir toplum çeşitli nedenlerden dolayı tatlı yalanları acı gerçeklere tercih ediyorsa, orası algıyı yönetenler için adeta bir bayram yeridir.
Toplumun genelinin bu kapasiteye sahip olması hiçbir yerde beklenemez. Ama kanaat önderlerinin, akademisyenlerin ve diğer ileri gelenlerin bunları toplum adına sorgulaması en esaslı görevidir.
KAMU YÖNETİMİNDE “OLDUĞU KADAR, GERİSİ KADER” ANLAYIŞI OLAMAZ
Kamu yönetimi “olana kadar” prensibi üzerine kuruludur. Kamu yöneticileri tüm inanç ve algılarından bağımsız olarak kamu için en iyi olanı sağlamakla mükelleftir. “Olduğu kadar, gerisi kader” ancak insanlar için geçerli kişisel bir durumdur.
Hele ki kamu yönetiminde algılara asla yer yoktur. Çünkü kriz yönetimi sadece bir iletişim konusu değildir. Kurumsal itibara zarar veren bizzat yaşanan olayın yönetilmesinde ortaya çıkan zafiyettir. Bu zaafiyeti algı ile yönetmek her zaman mümkün olmayabilir.
Bunu da sorumluluğumuzun gereği olarak tarihe yeni bir not olarak düşelim.